farklı kalemler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
farklı kalemler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Elli Tonluk Üçleme

Blogumun bugünkü konuğu Dilek İlhan. Sizler için E.L James'in Grinin Elli Tonu serisini yorumladı. 

Merhaba
İçimde bir yerlerde iflah olmaz bir romantik olduğumu yeni yeni kendime itiraf ediyorum… Ve bu romantik yanım beni kalitesiz aşk romanları okumaya teşvik ediyor. Bu olmayı istediğim insan özelliklerinin çok dışında. Bunun suçlusunun kim olduğunu sıklıkla tefekkür ettiğim anlardan biri olan şuanda elli tonluk bir yükle baş başayım ve yükümün bir kısmını sizin üzerinize atmak istiyorum açıkçası… Bunu da başlıktan anlaşılacağı üzere E. L. James’in "Elli Ton’’ üçlemesine değinerek yapmayı planlıyorum.

Serinin ilk kitabı: Grinin Elli Tonu’’. Hani geçtiğimiz aylarda filmi girdi ya gösterime, hah! İşte o kitap. Her zamanki gibi filmin akabinde kitaptan haberimiz oldu. Söylemeliyim ki, kendimizi bu yüzden ayıplayacağımız bir eser değil. Bilmeyenler için özet geçmek isterim( dikkat spoiler içerir!)

Çok zengin, 27 yaşında bir iş adamıyla, 21 yaşında, maddi anlamda orta halli öğrenci bir hanım kızımızın aşk hikayesini konu alıyor. Klasik cinsel hayatı olan insanlara göre, cinselliğe farklı bir yaklaşımı olan yakışıklı abimize aşık oluyor, bu konuda hiçbir tecrübesi olmayan güzel ablamız. İşin içine aşk girince bu duruma ayak uydurmaya çalışıyor ablamız. Bu arada abi çok korumacı ve kıskanç. Zaten hikaye abimizin bu özellikleri üzerine şekilleniyor. 

Daha da özet geçmem gerekirse: kavga et- barış- seviş kavga et- seviş- barış şeklinde bir denklem üzerinden devam ediyor roman.

İlk kitapta; filmden de anlayacağımız üzere, en azından bir tanışma faslı olduğundan, kitabın yarısı bunun üzerinden ilerledi, diğer yarısında da farklı fanteziler içeren bir cinsel yaşam konu edildi. Yani diğer iki kitaba göre daha akıcı olduğunu söyleyebilirim.

Serinin ikinci kitabı: "Karanlığın Elli Tonu’’. Tamamen yukarıda zikrettiğim denklemler üzerine kurulu. Bir- iki ufak aksiyon oldu ama 350 sayfalık ayrı bir kitap yazılmayı kesinlikle hak edecek derecede değillerdi.

Serinin üçüncü kitabı: "Özgürlüğün Elli Tonu’’. Yine bir- iki aksiyonla beraber kitabın son on sayfasına kadar bol bol cinsel yaşam fantezileri sergileyip bu konuda ufkumuzu genişlettiler. ( sağ olsunlar!)

Neredeyse üç kitabın tamamı üç-beş aylık bir zaman dilimini konu ederken, son on sayfa hayatlarının sonraki uzun bir süresini özetledi. – ‘’onlar ermiş muradına’’ minvalinde-. Daha az cinsel yaşam bölümleri okuyup, muratlarına erdikleri bölümlere daha çok tanıklık etmek isterdim. 

Yazar cinselliği daha ön planda tutarak satışları mı garanti altına almak istedi. Melisa P.’nin "Yatmadan Önce 100 Fırça Darbesi’’ kitabının en çok satanlar listesine girmesinin ardından, bu konu üzerinden beslenip cukkayı doğrulturum diye düşünmüş olması muhtemel. Eminim güzel paralar kazanmıştır ve kazanmaya devam edecektir. Çünkü serinin filme uyarlanacak iki kitabı var daha. Ama hepsi o kadar. Bundan 10 yıl sonra kitapların ismi bile hatırlanmayacak.

Günü kurtarma kaygısıyla yapılmış bu tarz işler, kaliteli yapıtların önünü tıkıyor- sanatsız nesil yetişiyor falan filan demeyeceğim; zirâ bunlar bilmediğimiz şeyler değil. 

Bu arada, bu üçlemeye "aşk romanı’’ demek ne kadar doğru olur bilemiyorum; ben tereddütte kaldım açıkçası. Güzel, hiperaktif bir aşkı anlattığı doğrudur ama kitabın beslendiği konu bu değil. Fantezi içerikli cinsel yaşamı bir kılıfa uydurma kaygısıyla yazılmış bir hikaye. Yani aşk romanlarından daha kalitesiz. Porno sektöründe buna ‘’ konulu porno’’ diyorlar. Bu tarz filmlerin, kitapların sanatsal değerini ne ile ölçebilirler merak ediyorum. Film üzerinden gidersek; oyunculuk performansı ve teknik açıdan daha iyi filmler mevcuttur porno sektöründe eminim. Zaten imdb puanı 4,2. İzlenme oranı çok olup, imdb puanının düşük olduğu filmlere baktığınızda, içeriklerinin benzer olduğunu fark edersiniz. 

Evet alternatif cinsel yaşam konusunda ufkumuzu açtığı doğrudur. Ama talebi bu olan insanlar, kestirmeden birçok bilgiye ulaşabilirler internetten zaten. Bir nevi buna maruz bırakıldık. Cinsellik dışındaki diğer diyalogların, olayların peşinden koşmak adına; sırf romantik kişiliğimizden, seriyi bitirme gayretine girdik. Yazar ilk eseri olduğundan mıdır bilinmez, o bölümlerin dozunu kaçırmış. Hal böyle olunca akıcılık baltalanmış. Ben artık bir yerden sonra o bölümleri okumadan geçtim. Kitabı zamana yayarak okusam bu denli iğreti gelmeyecekti belki gözüme. Zaten karakterler günde beş kere sevişiyor, üzerine ben de günde 500 sayfa okuyunca, günde otuz kez cinsel yaşam bölümü insanlarda nasıl etki bıraktı bilmem ama beni neredeyse cinsel yaşamdan soğutuyordu: ) 

Geleneksel cinsel yaşamı olan insanlara yeni bir pencere açtı. Eminim bu seriden sonra ‘’Erotic shop’’ olarak bildiğimiz sektörde bir canlanma olmuştur. Ama yazarın empati kuramadığı nokta şudur ki; beklentiler, beklentilerin karşılanamama, dolayısıyla ilişkilerin çatırdama durumu da yükselmiştir haliyle. Bir yazar zengin olacağım diye binlerce insanın mutsuz olma ihtimalini nasıl göze alır bilemiyorum. Açıkçası benim vicdanım buna elvermezdi. 

Velhasıl-ı kelâm: Bu bencillikten başka bir şey değildir bence. Sizce?

Devamını Oku »

Okuma!



okuma


Herkese Merhaba

Öncelikle blogunda bizlere sesimizi duyurma şansı veren Hüzün Sarısı'na teşekkür ederim..Buraya ne yazmam konusunda aslında çok düşündüm yazacak çok şeyim var. En önemlisini bulmalıydım bu fırsatı iyi değerlendirmem gerekiyordu o yüzden tek aşkım olan kitapları seçtim başlığımı da "Okuma!"

Evet başlığım Okuma;çünkü okumuyoruz kimse okumuyor .Gazete bile okumuyor ..Herkes o kadar yoğun ki; internet bağımlılığı, tv programları, dedikodu, makara, derken kimse okumaya vakit ayırmıyor..Oysa en büyük ihtiyacımız okumak değil midir? Görmediklerimizi görmemize, tatmadığımız duyguları tatmamıza sebep olmaz mı okuduklarımız? Her öğrendiğimiz 1 kelime konuşma dilimizi kelime haznemizi geliştirmez mi ? Objektif olmamızı sağlamaz mı? Her görüşe her dine, her ırka, saygıyı, sevgiyi, okuyarak öğrenmez mi insanlar? En son inen kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim de bile ilk kelime OKU değil midir? Okuyalım beyler bayanlar okuyalım ve çocuklarımıza okumayı aşılayalım..Kitap okumak boş vakitleri doldurmak demek değildir. Kitap okumak dolu zamanların işlemi olmalıdır. Bazen okuduğunuz tek satır hayatınıza renk katar ,bazen eksiğinizi kapatır bazende yanlış bakış açınızı değiştirir.Kendinizi eleştirir insanlara daha olumlu, olaylara daha objektif bakmanıza sebep olur. Okumuş olmak için okunan hiçbir kitabın size faydası olmaz, onları sevin isteyerek ve bilinçle okuyun..Ve hayatınızda herşeye ayırdığınız zamanı kitaplar içinde ayırın.Ben bir öğretmen kızıyım ve çok küçük yaşlarımda annem ve babamdan gördüğüm için sıkı bir okuyucu oldum..Sizde çocuklarınıza örnek olun evinizde kitap okuma zamanları oluşturun mesela, yolculuklarda elinizde kitap olsun, işe gidip gelirken vesaitlerde boş boş oturmayın KİTAP OKUYUN .Ne demiş ünlü bir düşünür ''Kitaplar benim sevgili dostlarım, gerçek yol gösterenlerimdir; çünkü iki yüzlülük etmeden bana görevlerimi hatırlatırlar.'' (Alphonse Daudet
Çocuklarımızın objektif olmalarında onlara yok gösterelim..Her görüşün kitabını okuyalım sadece fikir değil bilgi sahibi de olalım.Bilgiden korkmayalım. Ancak o zaman ülkemiz ve milletimiz için faydalı bireyler olur yeni nesilleri sağlıklı bir şekilde yetiştirir, onlarında ufuklarını açarız.Bilginin verdiği aydınlanma ile etrafımıza ışık saçalım ki bizden sonra gelecek nesilde bu ışıkta yürüsün.
Sevgiler
Nurdan Göksu
Devamını Oku »

Takipçilerime Duyuru!

huzun-sarisi

Merhaba Arkadaşlar,

Sizlere blogumda yapmayı düşündüğüm bir farklılıktan bahsetmek istedim. 
Biliyorsunuz bir çok blogger arkadaşımın blogunda "misafir yazar" sekmesi var. Bu arkadaşlarıma ben de eklenmek istiyorum sadece bir farkla. Benim bloguma konuk olacak yazar blogger olmasın, diğer takipçilerimden olsun istiyorum. Projemin adı da farklı kalemler
Peki bu fikir nasıl doğdu? Kısaca anlatayım. Bir kaç gün önce twitterda bir dm aldım. Takipçilerimden biri Fatih Terim'in sokak köpekleri ile ilgili yaptığı talihsiz talimatı(!) ile ilgili isyan ediyordu. Benim sizin gibi blogum olsa neler yazarım diyordu. Tamam bu blogu ben açtım ama beni destekleyenlerle yürüyorum, buyurun siz yazın, ben yayınlarım dedim. Henüz cevap gelmedi:) Bu konuşmanın ardından düşündüm. Herkesin muhakkak söyleyeceği bir şeyler vardır. 
Tüm bu yazdıklarım üzerine; blogumda yazmak istediğiniz her ne var ise bana mail adresimden ulaşıp iletebilirsiniz. Konu kısıtlaması yok, blogum bir yaşam blogu her konuda yazabilirsiniz. Sosyal ilişkiler, kozmetik, isyan, şikayet vs. İsminizin yayınlanmasını istemezseniz onu da normal karşılarım:)
Şimdi yazılarınızı bekliyorum mail adresim blogda var ama mobil giriş yapanlar için bir de buradan yazayım huzun.sarisi@gmail.com 
Neydi bu blogun sloganı? "Gün evinizde başlar Hüzün Sarısı'nda devam eder"
Sevgiler


Devamını Oku »