22 Kasım 2014 tarihinde magazinmatik.com'da yayınlanan yazım.
Bugün farklı ama bir o kadar da aynı iki olayı anlatmak, irdelemek istiyorum.
Ermenek maden faciasına tanık olduk bir süre önce milletçe. Bu kaçıncı filan demeyeceğim anlatmak istediğim başka. Dram içinde dram yani. Facia gelişmelerini takip ederken bir teyze vardı "benim oğlum yüzme bilmez" diyordu parçalamıştı insan(!) olanın yüreğini. Sonra bir amcayı izledik, dinledik hep beraber. Lastik ayakkabıları yırtıktı, oğlunun cenazesi sırasında herkesin dikkatini çekti, ülke gündemine düştü. Bir haber bülteninde izledim, mikrofon uzattılar ve en son ne zaman ayakkabı satın aldığını sordular hatırlayamadı! Bir lastik ayakkabı kaç lira ki? Oradaki halk kaymakamlığı telefon yağmuruna tutmuş. Ne yani 75 yaşındaki amcaya ayakkabı alın diye mi olmuş bu baskı. Elbette hayır orada bir çok vatandaş cebinden para verip o ayakkabıyı alabilirler öyle değil mi? Kaymakamlığa açılan telefonların sebebi ortada. Adam evine ekmek getiren oğlunu kaybetmiş. Bir yandan canını kaybetmenin acısı, bir yandan dipte olan yoksulluğun daha da büyüyecek olma ihtimali. Amcanın bu durumuna dikkat çekmeye çalışmış halk. Kaymakamlık ise bir çift lastik ayakkabı göndermiş imam aracılığı ile. Şaka mı bu? O röportajda amca diyor ki "kabul etmezsem olmazdı şimdi"! Bu olay sosyal medyada ciddi olarak paylaşılmaya başladıktan sonra şöyle bir açıklama geliyor "Valilik ve Kaymakamlığın bu durumla hiç ilgisi yoktur, lastik ayakkabıları imam kendi almıştır" deniliyor. Haberler çıkıyor "köy ortamında tabi lastik ayakkabı giyilir bunda şaşılacak bir şey yok her yer çamur v.s" Köy ortamını bilmeyen insanlar değiliz! Bu insanlar fakir, evlerinde çamaşır makinesi bile yok 74 yaşında bir nine elinde yıkıyor çamaşırını bunları da okuduk gördük. Neden herşey güllük gülistanlıkmış gibi anlatılıyor? Ah Recep amca Allah sana sabır güç kuvvet versin ne diyeyim başka?Geçiyorum ikinci olaya. Diyarbakır'da semt pazarından alışveriş ederken yüzü maskeli iki kişi tarafından şehit edilen astsubayı hepimiz hatırlıyoruz değil mi? Geçenlerde onu şehit edenlerden biri, bir türkü barda yakalandı. Türkü barın sahibi de yardım ve yataklıktan bilgisayarıyla kasasıyla birlikte polis tarafından alındı. Bu kimsenin ateşini söndürmese de yüreklere biraz su serpti. Hamile eşine meyve alırken şehit edildi Nejdet astsubay 25 yaşındaydı. Sonrası eşi bebeğini de kaybetti. Dram içinde dram yaşanıyor farkında mısınız? Şehit ailesinin evi dikkatleri çekti sıvası bile yapılmamış, belli ki yapılamamış. Buna gerçekten dikkat eden, Fransa'da yaşayan bir gurbetçimiz Eskişehir'de bulunan evini "ben senede 3-4 gün geliyorum" zaten diyerek şehit astsubay Nejdet Aydoğdu'nun ailesine bağışladı. "Şehit bizim şehidimiz, Allah bize yine verir" diyebilecek kadar yürekli bir şahsiyet!
İşte size tek Türkiye, iki hadise. Birincisi karalar bağlatıp, umutsuzluğa sürüklerken ikinci olay umut ışığı oluyor, geleceği nurlandıran. Ben ikinci örnekte belirttiğim gurbetçi gibi yürekli ve can insanların az olmadığını düşünüyorum ülkemde. Veya düşünmek istiyorum. Böyle düşündükçe de sararan umutlar yeşeriyor yenidenVe ekliyorum: Herkese herşeye rağmen ülkemi seviyorum, ülkemin insanını seviyorum. Allah herkese o gurbetçinin yüreğinden nasip etsin diyorum, diliyorum...
İşte size tek Türkiye, iki hadise. Birincisi karalar bağlatıp, umutsuzluğa sürüklerken ikinci olay umut ışığı oluyor, geleceği nurlandıran. Ben ikinci örnekte belirttiğim gurbetçi gibi yürekli ve can insanların az olmadığını düşünüyorum ülkemde. Veya düşünmek istiyorum. Böyle düşündükçe de sararan umutlar yeşeriyor yenidenVe ekliyorum: Herkese herşeye rağmen ülkemi seviyorum, ülkemin insanını seviyorum. Allah herkese o gurbetçinin yüreğinden nasip etsin diyorum, diliyorum...
Nice Post!!
YanıtlaSilI am wait you folloback my blog :D
syaikal.blogspot.com
Thanks:)
YanıtlaSil